13 Aralık 2012 Perşembe

Nükleer



Nükleer Enerji Nedir?
Atom çekirdeklerinin parçalanması sonucunda büyük bir enerji açığa çıkmaktadır. Ağır atom çekirdeklerinin nötronlarla bombardımanı sonucunda bu çekirdeklerin parçalanması sağlanabilir; bu tepkimeye "fisyon" adı verilmektedir. Her bir parçalanma tepkimesi sonucunda açığa fisyon ürünleri, enerji ve 2-3 adet de nötron çıkmaktadır.
Uygun şekilde tasarlanan bir sistemde tepkime sonucu açığa çıkan nötronlar da kullanılarak parçalanma tepkimesinin sürekliliği sağlanabilir (zincirleme tepkime). Bunun haricinde hafif atom çekirdeklerinin birleşme tepkimeleri de büyük bir enerjinin açığa çıkmasına sebep olmaktadır. Bu birleşme tepkimesine "füzyon" adı verilmektedir. Bu tepkimenin sağlanabilmesi için atom çekirdeğinde bulunan artı yüklerin birbirini itmesinden kaynaklanan kuvvetin yenilmesi gereklidir. Bu nedenle çok yüksek sıcaklığa çıkılan sistemler kullanılmaktadır. Çok yüksek sıcaklıkta yüksek enerjiye ulaşan atom çekirdeklerinin çarpışması ile füzyon tepkimesi sağlanabilmektedir. Fisyon ve füzyon tepkimeleri ile elde edilen enerjiye "çekirdek enerjisi" veya "nükleer enerji" adı verilmektedir.
Nükleer enerji, atomun çekirdeğinden elde edilen bir enerji türüdür. 1896 yılında Fransız fizikçi Henri Becquerel tarafından kazara (uranyum maddesinin fotoğraf plakaları ile yan yana durması ve karanlıkta yayılan x-ray ışınlarının fark edilmesi ile) keşfedilmiştir. Nükleer enerji, atomik parçacıkların birleşme reaksiyonu; atom çekirdeğinin zorlanarak parçalanması ve çekirdeğin parçalanarak kararlı hale geçmesiyle olur.
Nükleer enerji yüzyıl başlarında kömür yakan termik enerjiye göre, karbondioksit üretmediği için, daha çevreci bir alternatif olarak sunulmuştur. Ancak tüm dünyada, beraberinde getirdiği teknik, politik ve ekonomik sorunlarla halkın karşı çıktığı bir enerji haline gelmiştir. Çernobil kazası bu karşı çıkmanın doğruluğunu göstermiştir.








Nükleer endüstri bunun aksini iddia etmeye devam etse de bir çok ülke nükleer enerjiye açıkça hayır demiştir.
Avusturya’nın tek reaktörü Zwentendorf (siemens) 1978’de hiç işletilmeden kapatıldı.
İtalya, Çernobil faciasından sonra tüm reaktörlerini 1987’de ki ulusal bir referandumla kapattı.
İsveç ve Almanya nükleer enerjiden vazgeçme kararı aldılar ve her iki ülke de birer nükleer enerji santrallerini kapattı.
ABD ve Kanada 1978’den bu yana yeni sipariş vermedi.
Avustralya, Küba, Norveç, Endonezya, Meksika, Portekiz, Yunanistan, İskoçya, Hollanda, İsviçre, Vietnam, Tayland ve daha pek çok nükleer planlarını terk etti.








Çernobil Reaktör Kazası
1972’de Ukrayna’daki (O dönemde SSCB’nin bir parçasıydı) Kiev’in 140 km kuzeyinde bulunan Çernobil Nükleer Santralı’nda gerçekleşen kaza, her biri 1.000Megawatt (MW) gücünde olan dört reaktörüni hatalı tasarımının yanı sıra, reaktörlerden birinde deney yapmak için güvenlik sisteminin devre dışı bırakılıp peşpeşe hatalar meydana gelmesi nedeniyle oldu.Radyasyonun etkisi Türkiye'ye kadar gelmişti.
 Çernobil reaktör kazası, bir deney sırasında meydana gelen 20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazasıdır. Ukrayna'nın Kiev iline bağlı Çernobil kentindeki Nükleer Güç Reaktörünün 4. ünitesinde 26 Nisan 1986 günü erken saatlerde meydana gelen nükleer kaza sonrasında atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı 30 Nisan 1986 günü tüm dünya tarafından öğrenildi.

En yüksek radyasyon dozlarına, sayıları bini bulan acil durum çalışanları ve Çernobil personeli maruz kaldı. Çalışanların bazıları için maruz kaldıkları dozlar öldürücü oldu. Zaman içinde Çernobil’de çalışan kurtarma personelinin sayısı 600 bini buldu. Bunların bazıları, çalışmaları boyunca yüksek düzeyli radyasyona maruz kaldılar. Çöken radyoaktif iyodinden kaynaklanan çocukluk tiroid kanseri, kazanın en önemli sağlık sorunlarından birisidir. Kazadan sonraki ilk aylarda, radyoaktif iyodin düzeyi yüksek sütlerden içen çocuklar yüksek radyasyon dozları aldılar. 2002 yılına kadar bu grup içinde 4000’den fazla tiroid kanseri teşhis edildi. Bu tiroid kanserlerinin büyük bölümünün radyoiyodin alımından kaynaklanmış olması çok muhtemeldir.


Peki Türkiye?
1955 yılında 'Atom Enerjisinin Barışçıl Amaçlarla Kullanılması' amacıyla toplanan 1.Cenevre Konferansından sonra, Türkiye’de 1956 yılında Başbakanlığa bağlı bir “Atom Enerjisi Komisyonu” kuruldu.
Türkiye'de ilk nükleer çalışma ve araştırmalar ise 1962'de İstanbul'da Küçükçekmece gölü kıyısında kurulan 1 MW'lık TR-1 araştırma reaktörüyle başladı. (1980'ler de bu reaktörün gücü 5 MW'a çıkarıldı (TR-2).
1970'li yılların başlarında, nükleer santral sahası için fizibilite ve yer araştırmaları gerçekleştirildi. Bu çalışmalar kapsamında, nükleer santralın maliyet/fayda açısından kurulabileceği en uygun yerler olarak; Mersin-Akkuyu, Sinop-İnceburun, ve Kırklareli-İğneada sahaları belirlendi.
Türkiye 1984 yılında OECD Nükleer Enerji Ajansı (NEA)’ya üye olan Türkiye'de 1986’da meydana gelen Çernobil nükleer santral kazasının yarattığı olumsuz ortam dolayısıyla nükleer santrallerle ilgili çalışmalar askıya alındı. 1988 yılında TEK Nükleer Santraller Dairesi Başkanlığı kapatıldı.
Kasım 2004 tarihinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve TAEK, inşasına 2007 yılında başlanacak, toplam 5000 MWe'lik üç nükleer reaktör yapılacağını açıkladı.
2006 Nisan ayında, Türkiye'nin ilk nükleer santralı sahası olarak Sinop'un seçildiği açıklandı.
İlk nükleer santral yapılması için bugüne kadar dört kez ihalaye çıkıldı. Geçen yıl yapılan son ihale de iptal edildi. Hükümet 3-4 ay içinde yeni bir ihaleye çıkmayı planlıyor.